Okul hikayesi
2004 yılında liseye başladım. Lise sistemi o sıra şimdikinden farklıydı. Lise üç yıllıktı ve çoğu liseye, ortaokul puanın ve/veya torpilin yetiyorsa, ayrıca istediğin bölümde başlayabiliyordun. Ortaokul biterken öğretmenlerimiz bizi farklı sınavlara gönderiyorlardı. Kimin vesilesiyle hatırlamıyorum hem anadolu lisesi sınavlarına hem bursluluk sınavlarına girmiştim. Sonuçlar geldiğinde hem bir anadolu teknik liseye puanım yetiyordu hem de burs kazanmıştım.
Fena bir öğrenci sayılmazdım. Yeni yeni yazılım geliştirmeye giriştiğim dönemlerdi. İnternet kafelerde, o zamanlar varolan site.mynet.com üzerindeki html editörünü keşfetmiş, HTML öğrenmiş sayılırdım. Bi’ yandan asp yazmayı deneyip, diğer yandan Hakkı Öcal’ın dünyada ki en kötü çeviriye sahip PHP kitabını okuyarak, PHP öğrenmeye çalışıyordum. Bir yandan da Photoshop ve Flash ile ilgili ne bulabiliyorsam okuyor öğrenmeye çalışıyordum. İnternet kafeler o zamanlar yaşımız küçük olduğu için internete bağlanmamıza müsade etmediklerinde bilgisayardaki kayıtlı HTML dosyaları düzenleyip değiştirerek eğleniyordum.
Anadolu lisesine kaydımı yaptırdıktan sonra internet kafeye gelip, arkadaşlarıma ilk yıl hazırlık sınıfı okuyacağım için artık İngilizce öğreneceğime dair ne kadar hevesli olduğumu anlatıp duruyordum. Ne de olsa artık daha fazla şey öğrenebilecektim İngilizce bileceğim için.
Hem burs alıp hem anadolu lisesinde hazırlık okuyarak benim için potansiyel ve imkan dolu bir yolculuğa çıktım. Ancak ne yazık ki, ergenlik dönemini şiddetli geçirdiğimden ve baba figürünün yoksunluğundan her şeyi elime yüzüme bulaştırıp okuldan da, öğretmenlerden de soğudum. Okula gitmek yerine internet kafede daha fazla şey öğrenmeye çalışarak, aslen bir isyana giriştim. İsyan dediğim de, sunulanı reddedip - ki daha fazla potansiyeli olmasına rağmen- keyfimce öğrenmekti. Okuldaki öğretmenlerin benden nefret ettiğini düşünüyordum ilkokuldan beridir. Umutla başladığım lisedeki öğretmenlerin de dayak ve korkutmaları da bu düşünceleri pekiştirdi. O liseyi bitiremedim, okuldan atılmadım ancak devamsızlıktan ve sınavlarda yeterli olamadığım için sınıfta kaldım.
Tekrar düşününce anadolu lisesindeki öğretmenlerimi yanlış anladığıma inanmayı tercih ediyorum.
2005 yılında aynı okulu tekrar okumak istemedim, zaten eve uzak olduğu için bahanem de vardı. Eve yakın olan bir endüstri meslek lisesine geçiş yaptım. Yeni liseme gittiğimde, anadolu lisesinden gelmiş olduğum için her ne kadar sınıfta kalmış olsam da, orta öğretim puanıma da güvenerek bilgisayar veya elektrik-elektronik okumak istedim. Okula devam etmeye kararlıydım böyle olursa.
Okul kaydına annemle gittik. Annem aşırı mahçup bir kadın, hakkını araması gerektiğini, gerektiği zaman sert konuşabilmeyi emekliliğine yakın öğrenebildi. Kayıt sırasında istediğim bölümü Atilla ismindeki okul müdürüne söyledim. Olumlu gibiydi, ardından isteğe bağlı-zorunlu okul aile birliğine maddi yardım istedi. Fabrika işçisi olan annemin de o kadar parası yoktu. Müdürün tepkisi değişti ve istediğim bölümlerin dolu olduğunu, sadece mobilya bölümünde yer olduğunu söyledi. Annem de, ben de itiraz edemedik, öyle bir hakkımız olduğunun farkında da değildik zaten. Kaydı yaptırıp ayrıldık.
Okul başladıktan 3 hafta sonraya kadar bilgisayar ve elektronik bölümlerine yeni kayıtlar alındığına tanık oldukça, daha da duyarsızlaştım dünyaya karşı. Zaten içine kapalı biriydim, daha da ilerledi bu durum.
Okulun ilk yılı benim için fazlasıyla basit geçti. Hiç ekstra efor sarfetmesem de takdirname alarak bitirdim ilk yılı. Matematik ve Fizik en sevdiğim derslerdi. Çok arkadaşım da olmadığından dersleri iyi dinliyordum ve şansıma iki hocamız da çok ilgiliydi bana karşı. Sonra değiştiler tabi ki ve hem fizik hem matematik uzaklaşmaya başladı benden.
İkinci sınıfta hem biraz daha büyümüş olmak hem yeni arkadaşlar edinmiş olmak gibi sebeplerden dersleri biraz boşladım. Teşekkürle ikinci sınıfın ilk dönemi, zorla da ikinci dönemi bitirdim.
Bu süreçte hala öğrenmeye devam ediyor ve PHP bilgimi ilerletiyordum. Mobilya okuduğum için Autocad ve 3DsMax öğrenmeye başlamıştım ve iyi gidiyordum. Katı modelleme konusunu da çok sevmiştim. Çok fazla internet kafeye gittiğim için, annem tedirgin oluyordu serseri olacağımdan. Okuma yazma dahi bilmeyen bir kadına o yaştaki ben’in, yaptığı ve yapmak istediği şeylerin kötü şeyler olmadığını anlatmayı başaramadım. Annem beni internet kafeden uzaklaştırabilmek için bir bilgisayar aldı. Hatırladıkça heyecanım tekrar beliriyor. Acayip mutlu olmuştum. Yıllardır öğrenmek için çabaladığım, öğrenmek için internet kafelerde sabahladığım, bir sürü internet kafeden bozduğum için kovulduğum şey olan “bilgisayar” artık bana ait olabilmişti. Aynı heyecanı, sanıyorum başka hiç bir şey için yaşamadım.
Atölye derslerim iyi gitmiyordu, sık sık dayak yiyordum. Ergenliğim ilerlemiş, asiliğim artmıştı. Okulu bitirmeyi düşünmüyordum. Annemin tek umudu benim okulu bitirmem ve iş sahibi olabilmemdi. Tek başına zorluklarla okutabildiği oğlunun, elinden kayıp gitmesini istemiyordu.
Tüm dersleri boşlayıp, okuldan kaçmaya, haytalık yapmaya, kız liselerinde takılmaya, kavgalara karışmaya dalmışken, okuldan atılmak üzere olduğum haberi anneme gitti. Annem okula geldi, geriye dönük rapor önerdiler, sağlık ocaklarına gittik, benim hatamı telafi etmeye uğraştık.
Bir yandan da bilgisayar bölümü hocalarıyla sohbet etmek istiyor, ne öğrenebilirsem öğrenmek istiyordum. Kendi bölümünden daha çok bilgisayar bölümünde vakit geçirip hocaların başını ağrıyordum. Görkem denen bir öğretmenciği gözümde biraz fazla büyütüp, bana gerçekten fayda sağlayabileceğini düşündüğümden onun yaptığı işlerle ilgileniyordum.
PHP ile yaptığı bir içerik yönetim sistemini anlatıyor, böbürleniyor, ne kadar kaliteli ve güvenli bir sistem yapıp okulun web sitesini yayına aldığını anlatıyordu. Detay vermeden yapıyordu bunu. Kıymet verdiğim bu hocanın işini inceliyordum gece yarılarına kadar. Hatta bulduğum hataları bildirip gözüne girmeye çalışıyordum. Yalandan aferimler alıyordum haliyle. Ancak o zaman bile ne kadar samimiyetsiz olduğunu farkedebiliyordum. Fakat bunun artniyetden olduğunu düşünmüyordum.
Daha ileri gitmek, güvenlik açıkları aramak istedim. Hocaya bunu söyledim, onayını aldım. Bir kaç gece uğraştıktan sonra bir rfi açığı buldum. Sunucuya eriştim, yedek aldım. Heyecanla ertesi günü bekledim, hocanın gözüne gireceğini sanarak okula gittim göğsümü gere gere.
Bilgisayar bölümünden bir öğrenci arkadaşımla da o gece yaptığım deneyi paylaşmıştım. Bu çocuk, hocaya nasıl anlattı bilmiyorum. Okula girdiğimde, Görkem hoca beni yakalayabilmek için nöbetçi yazılmış ve dersim olan sınıfın önünde beni bekliyordu. Gülümseyerek hocaya doğru yaklaştım, müjdeyi verecektim, ne kadar başarılı bir öğrencisi olduğumu söyleyecekti.
Sisteme hiç bir zarar vermemiş, büyük bir açık bulmuştum. Bana göre bu takdire lâyik bir hareketti. Ancak beni görür görmez üzerime koştu, ve tabi ki beni iyice bir hırpaladı.
Disipline vermeye çalıştı, okulun bitmesine iki ay varken elinden geleni yapacağını söyleyen tehditler savurdu. Mobilya atölyeme çağrıldım, kendi hocalarım beni bir odaya çekti ve “Bu adam sana niye böyle davranıyor, seni çekemiyor olabilir mi?” dediler. Tabi ki öyle bir şey düşünmüyordum, çünkü olayı anlayamıyordum bile. Hayır tabi ki dedim ve olay kapandı.
Sonrasında bilgisayar bölümünden uzak durdum, teknik resim dersi ödevlerini autocad ve 3dsmax’de modelleyerek, özenle fotoğrafçıdan, fotoğraf kağıdına çıktısını alarak hocalarıma götürüyordum.
Sonrasında lise bitti. Üniversite’ye gitmek istiyordum, sınava girmiştim ancak o kadar dersi boşlayınca, endüstri meslek lisesinden çıktıysanız, meslek okulu dışında bir yere, hele de bölüm değiştirerek gitmeniz pek kolay değildi. Annemin hatırı için Dokuz Eylül Üniversitesi Meslek Yüksek Okulundaki mobilya bölümüne ikinci öğretim olarak yazıldım.
Üniversite hayatım da beklendiği gibi pek parlak geçmedi. Artık profesyonel olarak yazılım geliştiriciliği yapmaya başlamıştım. İzmir’de bilenler bilir, bir Junior için hayat pek zor olabiliyor. Çalıştığım çoğu yerden maaş alamıyordum ancak yeni yerler bularak çalışmaya devam ediyordum.
Okuldaki derslere vakit ayırmakla ilgilenmiyordum. İngilizce’yi her ne kadar boşlamış olsam da, üniversitede sınavlardan, derslere girmeden AA alabiliyordum. Diğer derslerde de durum çok farklı değildi. Sınıfımdakileri kopya vererek, hatta direk kağıt değiştirme şeklinde aynı sınavı 3-4 kez tekrardan geçerek eğleniyordum. Bilgisayar dersi için hocadan her ne kadar rica ettimse de dersine girmediğim için sınava almayacağını söyledi. Almadı :)
Bu okulun bitmeyeceğini biliyordum, ancak şansımı denemek istemiştim. Bilgisayar dersinde böyle bir şey olunca da bitmeyeceği kesindi. Zaten inatçıydım, sen almazsan ben de gelmem deyip bilgisayar dersinden kalmayı kesinleştirdim. Atölye sınavlarına katılmıyordum. Zaten yeterince iyi kullanmayı bildiğim aletlerle tekrar saçma sınavlara tabi tutulmak ergenlik damarıma dokunuyordu(!). Ancak atölye hocalarım okulu bırakacağım güne kadar, defalarca tekrar tekrar sınava girebileceğimi, hiç bir şey yapmasam da geçireceklerini söylediler. Ama hakkım olmayanı almamak konusunda da inatçıydım.
Çok saçma bir şekilde şu tripteydim: “Ben o sınava gelirsem geçerim, geçemezsem vereceğiniz puanı istemiyorum. Ama sınava gelmeyeceğim”. Sebep? Sebep yok…
Bu tavrımı hala anlamlandırabilmiş değilim.
Okulu bırakma kararımı net verdiğimde Matematik dersindeydik. Matematik dersleri karma yapılıyordu, katılım zorunluluğu yoktu ancak o gün katılmak istedim. Sınıfta arka sıralara yerleştik 4-5 kişiydik mobilya bölümünden. Matematiği sevdiğimden bahsetmiştim. Derse katılım göstermek istedim o gün. Sorulara cevap vermek istiyordum, soru sormak istiyordum fakat hoca uzun süre görmezden geldi. Dersin ortalarında tekrar el kaldırmak istediğimde, “Siz boşverin matematiği, odununuzla ilgilenin” dedi. Arkadaşlarımı arkama takıp sınıftan çıktım, sonrasında da okula bir daha dönmedim.
Okulu bırakmıştım, sırada askerlik vardı. Hemen tecilimi bozdurup askere yazıldım. Askerdeyken tekrar öss’ye girdim, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde, Ağ Teknoloji bölümü yazabilecek kadar puan aldım. Yazdım, ancak kayda gitmedim. Askerden sonraki maddi sıkıntılar sebebiyle, annemi bırakıp okumaya gitmeye gönlüm el vermedi. Kalıp hayatıma devam ettim, sonrasında da, tekrar okula dönme fırsatı zaten elime geçmedi.