Kalk Da Yerine Yat
Boğum boğum boğulmakta zaman. Nefessizliğin ucunda bir sümkürük gibi bir hayat. Öksürüklerin ritmik dansıyla harmanlanmış bir yeşilçam filmine özenen bir heves. Kopan katır tırnağından öğütülmüş bir kahve tadında bir çaba. Oturmuşlar sanki dairesel bir kaba. Konuşanlar hep kaba saba, laf çakıyorlar sana bana. Durma, durma diyor rüyamdaki at. Kalk da yatağına yat dermiş gibisin sana alık alık bakan ata.
Çayırlının çayırları yokmuş demedim mi sana. Ne çok şey var halbuki demediğim, diyemediğim. Misal sivri sineklerin sadece dişisi sokar, özellikle insanın erkeğini. Feminist sinekler çözecek tüm eşitsizlikleri. Kanatlarında çocuk bezleri, uçuyorlar uçurumdan. Bağırıyorlar, bas bas bağırıyorlar, “Kalk da yerine yat!”
Kalkan ben değilim! Ama bir kalkış var hissedilen. Mahallenin horozu, yeni yemiş tavuğundan dayağını, damdan geçmiş kalkışa. Kalkışa kalkışa buna mı kalkıştın ulan tavuk. Ötmese de olur horoz, bırak bırak diye bağırmasa da kurbağa. Doğal döngü neymiş, yusufgü neymiş? Bilmediğim yerden çıktı soru, bağırıyor bana uzaklardan mahsun mahsun kırmızı güller “kalk da yerine yat!”