Feminizm üzerine
Feminizm üzerine okumalar yapmayı ve üzerine düşünmeyi sevdiğim bir konu. Çünkü varolanın karşısında konumlanmış bir ideoloji. İnsanlığın gelişiminin her zaman varolanın, alışılagelenin karşısında konumlanılabildiği sürece mümkün olduğunu düşünenlerdenim.
“Sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
Feminizm’e karşı ilgimin ilk sebebi bu olsa da, okudukça ve düşündükçe ve detaylarına hakim oldukça daha da içine çekildim. Bu konuda daha önce de bir kaç yazı yazdım ancak hala feminizm hakkında atıp tutmanın hiç bir erkeğin haddi olmadığını düşünüyorum. Bu sebeple bu yazıda sadece fikirlerimi not almış olacağım ve her türlü tartışmaya açık olduğumu ve bu fikirlerin zaman içerisinde değişebileceğini de belirtmiş olmak istiyorum.
aranot: önceleyin pişmemiş fikirleri not etmenin ve paylaşmanın doğru olmadığını ve erişen herhangi birinin fikrini yanlış etkileme potansiyeli olduğunu düşünüp, paylaşımlarımdan kaçınıyordum. Zaman içerisinde gördüm ki her fikir çiğ fikirdir. Özellikle de ideolojiler üzerine konuşacaksak doğru-yanlış demeden her fikrin yazıya dökülmesinin gerekliliğini düşünmeye başladım. Bariz aptalca olanlar hariç tabi, ancak yazıp fikir almadan kendi fikrimizin aptalca olup olmadığını da bilmeyeceğimizden, yazmaya devam etme kararı aldım.
Bu yazıda, temel olarak odaklanmak istediğim şeyler, feminizm hakkında mı tam emin de değilim aslında. O yüzden bol zırva gibi de görünebilir. Fakat derleyip toplayıp üzerine daha iyi düşünebilirim yazarak.
Feminizm, algıladığım kadarıyla bireysel değil toplumsal bir ideoloji. Yani, bireysel olarak karşılaştığımız kadınların davranışlarını analiz etmek ve anlamlandırmak için feminist saiklere başvurmak hata gibi geliyor bana. Örneğin, dominant bir kadınla karşılaştığınızda ve bir de feminist ise, tüm davranışlarının feminist saiklere uygun ve anlaşılabilir olmasını beklemek büyük hata. Bunu diyebiliyor olmamın başlıca sebebi Roxanna Gay’in “Bad Feminist” kitabı tabi ki. Kötü feminist kitabı, bunun neden böyle olduğunu anlamlandırmak konusunda çok yardımcı olmuştu.
Fakat yine de, erkek toplum içerisinde yetişmiş bir erkek olarak, kendimi istemsizce “bi de feministim dedi” yanılgısı içerisinde buluyorum. Bunu tabi ki hiç dillendirmedim herhangi bir kadına karşı. Ancak nasıl aşacağım konusundan emin değilim.
Burada aslında bunu aşamıyor veya aşmayı denemiyor olmamın bir sebebi de, sopanın diğer ucu. Bu konuyu aşmaya her çalıştığımda beliren “sana rağmen feminizmi destekleyeceğim” düşüncesi sinir bozucu bir ego ürünü oluyor. Yani, ya “bu ne biçim feminist” deyip feminizme karşı tavır almak veya “sana rağmen feminizm” deyip feminizmin savaştığı kişiye dönüşmek uçları arasında gidip geliyorum.
Erkeklerin zaten genel olarak düştükleri yanılgılar bunlar. Feminizm bu yüzden erkek dışlayıcı olmak zorunda kalıyor olabilir mi? Yani erkekler olarak feminizme dahil olmaya çalıştığımız anda angutlaşıyoruz gibi.
Bunun zorluğunu aşmanın yolu ne olabilir? Kadınlarla iletişime devam eden bir erkek nasıl hala feminizme sadık kalabilir?
Çünkü hep karşılaşacağız erk tarafından şekillendirilmiş kadın düşmanı kadınlarla veya domine edilme arzusunu bastıramayan kadınlarla. Bu kadınların da kendilerine özgü feminist tavırları olmasına rağmen adına feminizm demediklerinin ve erk mağduru olduklarının da bilincindeyim. Bir başka kadına feminizm anlatmak beni çok rahatsız eden bir durum. O yüzden yalnızca feminizmin ne olmadığını aktarıp gerekli kaynaklara yönlendirip susmaya çalışıyorum.
Konudan biraz çıktım üst paragrafta. Tekrar odaklarsam, esas sorun iki uç arasında gitmekten başka bir alternatifim olup olmadığı. Bunun için ideolojiyi hayatımın dışına mı taşımalıyım?
Benim erkek olmamdan kaynaklı temel sorunlarım da mevcut. Cinsel ve duygusal arzularımın bazı noktalarda beni feminizmin savaştığı kişiye dönüştürüyor olması da cabası. Sinir bozucu bir durum, ancak bunun için de pek yapabileceğim bir şey yok gibi.
Şu anda görünen tek çözüm, feminizm’i sadece bir araştırma ve anlama konusu olarak tutup, herhangi bir kadından feminizm saiklerine göre davranmasını beklememek olacak gibi. Edindiği her bilgiyi hayatına uygulamayı düstur edinmiş birisiyim bu sebeple bunca bilgiyi hayatıma uygulamamaya çalışmak biraz zorluyor. Tek uygulama noktası olarak “her kadını kurtaramam, ancak hiç bir kadın benim yüzümden acı çekmeyecek” fikri olabilir belki.
Ancak yine de, kadınlarla iletişimde kaldığım müddetçe benim yüzümden, direkt olmasa bile dolaylı şekilde acı çekecek bazı kadınlar mevcut olacak. Çizgiyi nereye çekmeliyim? Kendime sadık kalarak nasıl bir feminist tavır alabilirim?
Şimdilik kişisel kural listem: “bireysel değil toplumsal”, “feminizm beklentisizliği” ve “direkt acı sebebi olma” konularını içeriyor.
Daha fazla okuyup, daha fazla şekillenecek fikirler her zaman olacak. Daha fazla yazarak, daha da netleştirebilirim umarım bu konudaki fikirlerimi.