Evim evdir
Terapik yazılarımın üçüncüsüyle karşınızdayım sayın okur. Oradaysan ve okursan bil ki senin için değil bunlar, hep benlik. Sayın Ceza’nın da dediği gibi “Bu benim dünyam, sana göre belki palavra”
Artık evim daha çok eve benziyor. İnternet bağlantılandı ve hey maşallah hızında ve durduraksız. Mobil internet ile idare edebilirim sanmıştım ancak iki hattımında interneti yeter artık diyince el mahkum bağlantılandı ev interneti.
Okul haftası başladı, henüz okulun benden haberi yok. En kısa sürede devamı olmazsa kendisi de olmayan derslere iştirak sağlanmaya başlanacak. Bu yıl ders çok, tüm haftayı dolduran dersler yıpratıcı olmasın diye çabalanacak.
Artık genel olarak herhangi bir insandan arzuladığım sevgiyi bulacağıma dair inancım tamamen tükendi. İnsanların genel olarak bana sabrı da tükendi.
Mental sağlığım yerinde çok şükür, üzerine çok düşünmeyince hayat gayet güzel. Gün olur hiç düşünmemeyi başarırsak mutluluk işten bile değil. Bi baskı hissediliyor yalnızca nörolojik seviyede, çok şey var yazmak istediğim ve yazamadığım.
Sen kendini ne kadar ileri taşımaya çalışırsan çalış, bazı ölümler ve vazgeçişler olmadan istediğin noktaya da erişemiyormuşsun. Haddini bilmek lazımmış. O haddin yalnızlık olmayacağı konusunda inat edersen de hata yapmaya başlıyorsun zaten. Hayat sana bir şekilde haddini bildiriyor.
Punch diye bir yerde içiyorum bir süredir. Bol merdivenle ulaşılan tepe noktasında orta barı gayet sakin. Kimsesizlik anlarını geçirmek için ideal.
Yazmak istediklerimi neden yazamıyorum? Köpürtmemek için dalgalı denizi tabi ki. Bir ifadesizlik tutanağına dönüşüyor tüm yazdıklarım. Neyseki anonimliği öğrenmişim şehirde. Orada döküyorum içimi dışıma ama yine de bazı şeyler var ki kelimelere aktarmaktan bile korkuyorum.
Gelen gidecek,
Olan bitecek,
Nefes tükenmeden,
Umut tükenmeyecek.