Doğru ve Yanlış Üzerine Düşüncelerim
Her insan hayatını ve karakterini kendi varsayımları ve/veya toplumsal varsayımlar üzerine kurguluyor. Bunu farkettiğimden bu yana kendi varsayımlarım ve toplumsal kabullerim üzerine detaylı düşünmeyi seviyorum. En basitinden en karmaşığına, boş zamanlarımı çoğu insanın “boş” olarak adlettiği bu düşüncelere ayırıyorum.
Bugün bunlardan biri olan, çok basit gibi görünen doğru ve yanlış algısına dair düşüncelerimi karalayacağım.
Doğru ve yanlış, özünde iyi ve kötünün belirlenmesi için ortaya çıkmış varsayımlardır. İlk insandan bugüne, hepimiz hayatımızı doğru ve yanlış olarak kategorize ettiğimiz şeylere göre kurgularız.
Peki nedir doğru veya yanlış?
Doğru ve yanlışın da, diğer pek çok varsayımımız gibi bireysel olduğu, ancak tahmin edilebilir varlıklar olduğumuz için, varsayımlarımızda kümelenebildiğimizi düşünüyorum. Bu kümelenmeleri zaman zaman ahlak, zaman zaman ise kültür olarak adlandırıyoruz.
Bireysel olarak şu varsayımla hareket ediyorum. Herhangi bir canlıya, direkt olarak maddi veya manevi zararı bulunan şeyler Yanlış, bulunmayanlar ise doğrudur.
Örnekler üzerinden irdelemek gerekirse, hırsızlık, bir başka insana maddi zarar verdiği için yanlıştır. Trafik kurallarına uymamak ise, zarar oluşturma riski barındırdığı için yanlıştır.
Yanlışlar çok net olarak belirlenebilirken (çoğu zaman), doğruları belirlemek çok kolay olmayabilir. Sevgi göstermek doğru birşey diyebiliriz ilk bakışta. Ancak size zarar verme potansiyeli olan, sevginizi kanca olarak gören insanlara sevgi göstermek size zarar vereceği için yanlıştır.
Fakat, çıkarımlarımız genelde bilgilerimiz ile sınırlıdır. Sevgimizi vereceğimiz kişi hakkında ne kadar az bilgimiz varsa, sevgiyi vermenin doğru/yanlış olduğuna karar vermek zorlaşabiliyor. Bu sebeple kimi konularda yanlış/doğru ayrımını yapamayabiliyoruz.
Bir annenin, kendi bildiğince iyi bir çocuk yetiştirmesi gerçeğine bakarsak, çocuğunun hiç acı çekmeden büyümesi için çabalaması, güçsüz ve narin bir çocuk yetiştirmesine sebep olur ki buna yanlış diyebiliriz. Ancak uzun vadeli düşünme yetisinde olmayan bir insan için bu doğru gibi gelebilmektedir. “Hayır, çocuğum bugün acı çekmesin, yarını yarın düşünelim.”
Ya da, Richard Stallman olayına bakalım. Pek çok noktada fikirlerinde beyan ettiği üzere, “rızası” olan çocuklarla cinsel birlikteliği suistimalden saymamakta ve buna karşı çıkmanın yanlış olduğunu düşünmektedir. Ancak burada Stallman’ın görmediği nokta, çocukların uzun vadeli düşünme yetilerinin bulunmaması, kolay kandırılabilir olmaları, rıza oluşturmanın basit olması gibi durumlar, çocukta rıza kavramını geçersiz kılmaktadır. Suistimal edilen her çocuk hem fiziksel hem de psikolojik olarak bundan zarar görmektedir. Bu sebeple bu fikir tamamen yanlıştır.
Askeri eğitimde veya spor eğitimde, kişinin limitlerini zorlamak ise kısa vadede zarar veriyormuş ve yanlışmış gibi görünse de (anne-çocuk örneğindeki gibi), aslında kişinin veya askerin gelişimine faydası olduğu için doğrudur.
Bu basit fikirle yaklaştığınızda, herşey çözülüyormuş gibi görünse de, zararın tanımı işleri bulanıklaştırıyor.
Şöyle ki, evlilik kurumu veya eşcinsel hakları konusuna bakalım. Evliliğe karşı olmak veya eşcinsel haklarını talep etmek çoğu toplumda yanlış olarak görünür. Basit mantıkla, bunlar kişilere zarar vermediği için doğru olan şeyler olması gerekir. Yani bir kişi toplum tarafından kabul gören bir olguyu reddedebilmelidir.
Ancak, burada devreye giren, yinelemeli bir durum var. Doğru/yanlış’ı tanımlarken kullanılan fayda/zarar olgusunu tanımlayan ahlak/kültür olduğunda, ahlak/kültür’ü tanımlayan da doğru/yanlış olduğundan kısır bir döngüye girilip, en kolay yoldan bu döngüyü kırarak çoğunluğun kabulüne göre bir doğru/yanlış tercihi yapılıyor.
Sorun da doğru/yanlış’ın bireysellikten çıkıp, toplumsala dönüşmesinden kaynaklanıyor. Toplumsala dönüşen sorunda artık, doğru/yanlış ayrımı canlıya fayda/zarara göre değil, dinamikleri belli olan, doğru/yanlış ayrımı belli olan bu toplumsal düzene fayda/zarara göre yapılmaya başlanıyor.
İnsanlar, sosyal varlıklar oldukları için, toplumsal doğru/yanlış yaklaşımı kaçınılmaz bir sonuca dönüşüyor gibi görünüyor. Bir arada olma güdüsü, bireyselliği toplumsallığa dönüştürürken, doğru yanlış algısını da toplumsal bakış üzerinden ele almayı zorunlu kılıyormuş gibi hissettirebiliyor.
Neden toplumsal doğru/yanlış örgüsünden sıyrılmak zor? Çocuk örneğinde söylediğim gibi, belirli düşünce kalıplarının oluşmamış olması, çocuğun yönlendirilmeye muhtaç olmasına yol açıyor. Yani çocuk doğru/yanlış’a kendi kararlarıyla değil, mini-toplum olan ailesinin/eğitmenlerinin kararlarıyla/varsayımlarıyla ulaşıyor.
Buradaki gibi, toplum eğer eğitimsiz ve gelişmemiş durumdaysa, pek çok konuda doğru/yanlış varsayımı için diğerlerine başvurarak toplumsal bir doğru/yanlış kılavuzu oluşturur.
Evrilerek ve gelişerek varolduğumuz için, her toplum ilk doğru yanlışlarını bu şekilde fikir birliği ile belirlemiştir. Ancak belirli bireyselliğe ulaşan toplumlar yavaşça doğru/yanlış olgularını da bireyselleştirmeye meyledecektir. Fakat toplumsal evrilme, herşeyde olduğu gibi topyekün olmadığı için, bir kısmı bireyselleşebilmiş toplumlarda daima bireysel doğru/yanlış cesaretine karşı duruş oluşacaktır - ki toplumu koruma çabası burada görünür-. Bunun sonucu olarak da kürtaj’ın, eşcinselliğin, evliliğinin ve benzeri tamamen kişisel olan doğru/yanlış tercihlerinin toplumsal konular haline gelmesi kaçınılmaz olur.
Toparlarsam, doğru/yanlış anlayışının bireysel olduğunu ve tek sınırın, özgürlükte olduğu gibi bir başka canlıya temas eden nokta olduğunu düşünüyorum.
Bu düşüncede iken, bu düşünceye karşı olan toplum veya kişilerle yaşayabilmenin tek yönteminin ise ne olduğunu henüz çözebilmiş değilim.
Özellikle yakın dönemden beri varlığı sürdüren wokeizm, bireyselleşme çabasında olup, bu çabasını tamamen altı boş argümanlarla dolduran bir akım olarak bireyselliğe bu kadar leke vurmuşken.
Esasen toplumsal farkındalığı arttırmak adına ortaya çıkmış olan uyanık olmak manasında kullanılan woke kelimesi, fırsatçı gruplar elinde heder edildiğinden bu yana, toplumsal olmayan, bireysel doğru/yanlış değerlendirmeleriniz artık daha da değersiz görülür durumda. Özellikle eğitimli ve bilinçli diyebileceğimiz kesimin dahi, kendi doğru/yanlış algısı dışında kalan durumlar için her fırsatta woke terimini kullanması da cabası.
Ancak bireysel doğru/yanlış arayışı, temelde wokeizmle ilgili olamayacak kadar bireysel bir konu olduğu için, bu tarz eleştirilere kulak kabartmamanızı öneririm.
Son olarak, bu yazıda bahsettiğim bireysel olarak doğru/yanlış algısı geliştirmenin, toplumlara zarar vermek yerine, toplumsal evrilmeyi daha faydalı noktalara taşıyacağını düşünüyorum. Bireysel doğru/yanlışlarımızı bireysel fayda/zarar ekseninde seçtiğimizde, toplumsal olarak da faydalarından yararlanacağımıza inanıyorum.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.