Bugüne kadarkiler
Sürüncemelerin devam ettiği geçiş dönemlerinde her daim varolan saçmalıklardan biri de bol hatalı düşüncenin çok da, pek de, hem de fena fena mantıklı gelmesidir. O yüzden kendimi nasıl değerlendireceğimi, kendim hakkında kendime nasıl güveneceğimi ne bileceğim?
Yine ferhangi bir yolla terapitik bir şeyler karalanmalı ki dönüp durmasın içine tükürdüğümün zihninde ipe sapa gelmez düşünceler. Tabi tam bir ferhangi olamayacak, belki bir kaç paragraf ön bilgisel, ardıl sözümsel sıçışların kokuları olabilir.
Bugünden 2 ay öncesinden başlanması gerek. Bu yazma işine aslen o zaman anonim bir hesapla başlandı. Bir bunalımlı buhran anında açıldı hesap ve bir çözüm olur umuduyla yaşananlar yazılmaya başlandı. Anonimliğin gücü adına her duygu açık şeçik iliştirilebiliyordu ve bu da sonradan, aslında çok önceden ancak ben olmamdan sonradan bir başkasından öğrenildi. Belki çok sonraları bir kitap projesine iliştirilebilme ihtimali var ancak uzunca bir süre saklı kalacak.
Dönersem ferhangi gün yazımına bir kaç günüm şöyleydi.
Otellerin maliyeti bel bükengillerden olduğu için sonlandırılmak zorunda kalınıldı bir süreliğine en azından. Kendini iyileştirme çabası başkasına zarar vermemeli düşüncesiyle yoğruldum, ancak kendin alenen iyileşmeye ihtiyaç duyarken zaten cam kırıklarıyla dolu olanlar da kapatıversin bi zahmet gözlerini daha da yaralanmamak adına.
Aydın izmir yolu sancılı, çünkü daha denenmemiş, sürekli topsuz bir ulaşım tercih edilmiş. En keyiflisi aktarma diye düşünüp bindim Selçuk dolmuşuna. 85 liralık dolmuş ücreti derin düşüncelere gark etse de çabuk hazmedildi. Selçuk’tan İzmir metrosuna aktarma düşünülmekte. Dolmuş durağından metro hattına 10 dakikalık yürüyüş mesafesi. Çok değil, tın tın gidiliyor tarihi sokaklardan keyif içerisinde.
Birden karşımda gün sarısı, buğday boylu minnak şovalye belirdi. Ne bilinsin dükkanının yol üstünde olduğu. Şövalye çekti kılıncını ve başladı muhabbet. Çay mı içilsin kahve mi? Beş parasız şovalye, babasından harçlık alamamış bugün. Geçildi bir dalgasız kahveciye, alındı bol filitre edilmiş kahveler. İHA pilotluğu moda bu sıralar, olmak istemiş ancak yeterince torpili yokmuş şovalyenin. Çekseydin dedim kılıncını. Yok dedi ağabey, elimizi kana bunamayalım. Anlattı kendisine küsen kızları hiç sahip olamadığı hikaye anlatıcılığı yeteneğiyle. Sabrın tükendiği nokta bahane edildi ve kıçımı metro hattına yanaştırmam gerektiğini açıverdim laf arasında şovalyeye. Sağolsun kırmayıp eşlik etti kendisinin pek iyi bildiği rotadan metro hattına kadar.
Ve fakat henüz 40 dakika var trenin hareketine, maalesef limitsizim şovalye, çek git yoluna. Hem okuyacak kitaplarım var, 40 dakika yeterli bir süre. Elvada faslı sonunda geçildi tren hattına bir başına beklenmeye başladı tren ve fakat açık alan, rüzgarı bol ve soğuk. Kitap işi yalan, donmadan gel lan tren.
Tıngırdayarak geçen yirmi dakikanın ardından yanaşan trene binip açtım kitabımı. Oyunculuk metodlarını merak etmekteyim. Stanislavski metodundan girildi, çıkılacak nokta muallak. Hah dedim kral ne güzel oluşturmuş “Sistem"i. Esas derdim oyunculuk da değil, kitaptaki oyuncuların röportajları. Ve fakat bir hüsran, bir saçmalık. Röportaj ses kaydı olarak alınmış ve metne tamamen tüm konuşma dökülmüş. Okurken anlayabilmek zul, yazar için henüz imla icad edilmemiş. Yol boyu okuması keyifsizlikle sürerken vardık gazinin birinin adını almış olan ilçeye.
Pek de sevmediğim ömrünüm bir döneminin geçtiği topraklara yaklaşırken ansksiyetem hep artıyor, ayaklarım geri gidiyor. Ancak el mahkum varıldı ana evine. Telaşlar giderildi, delirmediğime ikna edildi ev ahalisi. Bir kaç gün burada kalayım dedim bari, en kötü ne olabilir. Ancak ertesi gün sabrım zorlandı ve kaçmak zorunda kaldım bir kafeye. Makedon kralıyla yapılan çok uluslu görüşmeler sayesinde bir kaç iş daha hallediliverdi.
En önemlisi olan Barbara hanımcağızın işleri ilk sıradan teslim edildikten sonra yine başladık tembellik oturumları. E tembellik var madem başlasın dedikodu kazanları kaynamaya dost meclislerinde diyip ilk rotayı fuara çevirdim.
Bir kaç el tavla atıldı pek yiğit yazılımcılarla ve fakat yenilmek mübah. Muhabbetin dibi sonraki rota alsancak. Eskilerden adaşım olan delikanlıya uğranıp karşıya geçilecek ve fakat tesadüfün iğne deliği ki adaşım da karşıdan benim için gelmiş. Oturuldu kahveler içildi, dedikodular yapıldı ve vay anasını naraları atıldı yer yer. Ardından bitmeyen muhabbetin esiri olarak karşıya geçilmek üzere iskeleye yanaştırdık takamızı.
Yarabbim, çocukları benden uzak tut duaları eşliğinde kitabımı okumaya çalışırken bir aile oturdu yanıma. Vapura var yirmi beşten çok dakikalar. Çocuklar hır gür, abisinin şapkasını yere atmış küçük olan, büyük de çalıvermiş küçüğün şapkasını. Ana ayırmaktan aciz, telefon ediliyor babaya, baba telefonda çocukları avutmaca sorun çözülüyor bir kaç dakika. Ancak çocuklar haşeratül mahlukat. Hemen bulunuyor yeni bir sınır krizi ve başlıyor didişmeler. Kitap yalan oldu kalk yer değiştir emre.
Bu ne bereket yarab, Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak. Her yanım çocuk sarılıyor bir anda deniz seyretme denemesi ancak her yanımdan bir çocuk uzvu çarpıyor. Sinir katsayım giderek artmakta. Dualarımız kabul görüp görünüyor şimendifer-ül derya. Alel acele çocuksuz bir yere oturma çabası, tam karşımda kitabını okuyan amca, çok güzel gelmez çocuk buraya.
Bok gelmez, yanaşıyor bir kaç veletli aile gene. Kitaba odaklanmaya çalışıyorum, şükür bu ana biraz gaddar, rahatsız etmeyin diyor abileri. Sakince devam edilebiliyor yolculuğa çocuk kavgasız.
Yanaşırken karşının karşısına, telefon ediliyor çizmeyen çizere. Niye çizmiyorsun ulan çizer? Nerede buluşulunup ne yapılacak muallak. Kahveci tarifi kallavi markalı, ver yüzünü çarşıya yürü sola doğru. Ulan çizemeyen çizer, o mekan sağda solda değilki. Mekana gidiliyor çizmeyen çizer ortalarda değil. Aranıyor tekrar, mekandayım tepkisi. Hayalet sevgilim şarkısı fonda. Neredesin be birader?
Sonra anlaşılıyor çizmeyen çizerin sağ sol bilgisi iyi, ben de güven problemi var. Aynı mekan hem sağa kapak atmış hem sol. Ortada buluşalım bari deniyor çarşı girişinde hoşbeş. Mekana geçiliyor, dertleşiliyor çok zaman olmuş birikmiş herşey. Dedikodular yapılıyor, süpermene denk gelmiş gene çizmeyen çizer, taşak oğlanı ediliyor gene süpermen.
Anlaşılmazlıklar bitmemiş meğer, sanmış kı onda kalacağım, dürtüyor gel çantayı eve atalım diye. Niye lan? neyi battı çantamın. Gidiliyor eve, anlaşılıyor konu, yatıya geldim sanmış. Gelmişken dumanlanıyor son sigara tanecikleri. Kedilerle oynaşıldı ve veda vakti.
Ama erken veda olmasın içelim mi lan birer bire, çıkar o kadar paramız herhalde dedik ve yaptık hesap kitap. İki salak eski günlere döndük, batık yitik ama keyfine düşkün. İçildi biralar edildi eksik kalan dedikodular, ohlar olsundu.
Geceyi kapatırken yine istasyon durağında son metroyla dönüldü eve…