Erkek Şiddeti
Yoldan çevirip “X kadına, kocası şiddet uygulamış” dediğinizde, 10 kişiden 6'sı ilk olarak “kadın kim bilir ne yapmıştır” diye düşünecektir, 3 kişi “Olur mu öyle şey” deyip ardından “karı koca arasına girilmez” diye düşünüp tabi ki böyle bir olayı çok ciddiye almayacaktır. Kalan bir kişi ile belki, çok düşük bir ihtimalle erkeğin şiddetine karşı gelmeye cesaret edebilecek bir cevap verecektir.
Erkek şiddeti gerçeği kabullenilse de anlaşılabilmesi pek kolay değil. Herkesin şiddet tanımı farklı. Birisi için erkek şiddeti sadece tekme-tokat dayak olursa sayılırken, bir başkası için kadının vereceği karara müdahale etmek de erkek şiddeti sayılabilir.
Ben de bu noktada, kadına karşı herhangi bir baskıcı müdahaleyi şiddet olarak gören birisiyim. Şiddet, fiziki veya psikolojik olarak iki alt türe sahip.
Bir de bu noktada belirtmem gerek; başlarken kadın-erkek ilişkisi örneği verdiğim için sadece erkeğin kadına şiddetinden bahsettiğim düşünülmesin. Erkek şiddeti, kadın, çocuk, hayvan ve diğer erkekler üzerinde bir çok şekilde uygulanıyor.
Fiziki şiddeti tanımlamak çok kolayken, psikolojik şiddeti o kadar kolay tanımlayamıyor çoğu insan. Hala erkek egemen bir toplumda yaşıyoruz, tüm dünya olarak hem de.
Erkek şiddetinin psikolojik olanını biraz tartışmak istiyorum bir erkek olarak.
Erkekler, ne yazık ki hakim olan olmak için yetiştiriliyoruz. Kadına, çocuğa, hayvana, toprağa, paraya vb herhangi bir şeye hakim olmak arzusu yerleştiriliyor içimize ve büyütülüyor. Bunun için mümkün olan tüm manipülasyon teknikleri kullanılıp, ince ince işleniyor, bilinçli ve bilinçsiz olarak.
İçimizde büyümüş olan bu hakimiyet arzusu yanında büyük bir öfkeyle geliyor. Öfkenin olmadığı yerde fiziki güç cılız kalacağı için en basit halinde öfke içimizde bir canavar olarak daimi varlığını sürdürüyor.
Erkek olarak her sıkıştığımızda, her çaresizliğimizde bu canavardan yardım istemek tek çaremizmiş gibi geliyor ve bu canavarı ortaya çıkartıyoruz. Sonrası ise pek de bilinçli olarak ilerlemeyen, öğrenilmiş davranış kalıplarının tekrarından ibaret.
Üstteki paragrafla ilgili bir düzeltme geçmem gerekti. Bu sebeple üstü çizgili olan kısımlar mevcut. Ben bir erkek olarak herkes için tamamen bilinçsiz bir hal olduğunu düşünmüştüm. Aldığım yorumlar üzerine tekrar değerlendirince farkettim ki, bu durumun farkında olmasına rağmen böyle davranmayı tercih eden erkekler çoğunlukta. Bile isteye içlerindeki canavarı bu şekilde yetiştirip kendilerini bu yolda yürümeye alıştırıyor ve bu yolda, bilinçli olarak şiddete başvurarak ilerliyorlar. Benim buradaki yaklaşımım ise yine bu erkekleri mağdur konumuna çekmiş oluyor. Bu yönünü de görebilmem için eleştirisini ileten Vera'ya teşekkür ediyorum. Buradan sonraki kısımlarda bu bilinçsiz sürece referans verdiğim kısımlarda da konuştuğum kişiler yine bu azınlıktaki erkekler olacak. Ne acı, zaten bu sürece bilinçli olarak girenler için yapabilecek, söyleyebilecek bir söz bulunmuyor.
Buradaki sıkışma maddi-manevi/fiziki-psikolojik olabilir. Trafikte, işimiz sırasında, aile ilişkilerimizde, arkadaşlık ilişkilerimizde ki tüm sıkışmalar aynı yola yönlendiriyor bizi ve bu yola karşı da çok hevesli adımlarla ilerliyoruz her defasında.
Fakat bu yola girmeye karar verme mekanizmalarımız mevcut. Örneğin trafikte sorun yaratan araç marka-modelinden, sahibinin gücünü hissedebiliyorsak o yola girmiyoruz. Polo marka aracınızda ilerleyen bir memur olarak bmw520 bir aracın yaptığı hatayı ona ödetmek için çok hevesli olan erkek pek nadirdir. Ancak doblo aracıyla hyundai I20 bir aracın hatasından dolayı veya herhangi bir bahaneyle i20deki şöföre karşı öfke yoluna girmek çok daha yaygın. Veya, 20 yaşında işe muhtaç bir stajyer erkek olarak 40 yaşındaki kadın müdürünüze karşı gelmeniz çok güçken, 40 yaşında bir erkek müdür olarak 40 yaşında bir kadın müdüre atar gider daha kolaydır. Tabiki basitleştiriyorum, bir çok değişken olsa da bu olaylarda.
Ancak özünde karşıt gücü hesaba katmadan öfke nöbetine giremiyorsunuz erkek olarak.
Bu da bize, sıkışma durumundan, şiddet noktasına geçiş sürecinin o kadar da bilinçsiz olmadığını kanıtlıyor. Burada erkeklerin “burama kadar geldi” bahanelerinin anlamsızlığını görüyoruz kısacası. Ya da gözüm karardı vb. durumlarını.
Erkekler özelinde bahsetsem de bu aslında insanı bir süreç. Yani kadınlar da benzer bir davranış desenini izliyorlar şiddet fazına geçerken. Ancak oranlandığında erkek şiddeti diyebilmemizi sağlayan şey ortaya çıkıyor. Yani kadınlar erkekler kadar sık bu yolu tercih etmiyor/edemiyolar.
Erkek şiddetinin psikolojik olanını ayırt etmek ise o kadar kolay olmuyor. O yüzden bol örnekle ilerlemem gerekecek.
En bariz olanı, kadının tüm varoluş enstrümanlarını edinmesini engellemek. İşe sahip olmasını engellemek ise bunun en büyük parçası. Bir kadın iş edinemezse maddi herhangi bir güce sahip olamayıp bir erkeğin egemenliğine muhtaç olacaktır.
Bir erkeğin egemenliği ise kadını farklı psikolojik enstrümanlar edinmeye itecektir. Duygusal manipülasyon konusunda edinebileceği tüm gücü edinse de erkek şiddeti karşısında çoğu zaman hiç bir işe yaramayacak, aksine erkeğin şiddetini haklı çıkartmak için kullanacağı başka bir bahaneye dönüşecektir.
Bir erkek, içindeki şiddet arzusunu sadece bilinç düzeyini arttırmakla söndürebilir. Ancak bunun için sürekli çabalaması gerekmektedir. Yani ben artık şiddete başvuran bir erkek değilim denen bir nokta şu anki toplumda yetişen herhangi bir erkek için mevcut değildir diye düşünüyorum.
Her şeye dikkat etseniz dahi, bir noktada kendinizi bu saçma şiddet yoluna yönelmek üzereyken bulabilirsiniz. Hatta eğer iradenizin zayıf kaldığı bir noktadaysanız muhakkak şiddete başvuracaksınızdır. Bu noktadan sonra yapabileceğiniz tek şey şiddet süreci içerisinde olduğunuzu farkedip kendinizi durdurup sebep ne olursa olsun ortamı terk etmek ve mevzu bahis olay üzerine çözümleme yapmaya çalışmayı bırakmak olacaktır.
Peki, bir kadının hesabını, talep edilmediği halde ödemek erkek şiddeti midir?
Çoğu zaman evet. Nasıl olduğunu anlamak zor değil. Erkek olarak hakim olma arzunuz içten içe size o kadının üzerinde egemenlik kurmanız gerektiğini söyler ve çoğu zaman bilinçsiz olarak, centilmenlik adı altında hesabı, erkek ödemek ister.
Bir kadına uyguladığınız psikolojik şiddet, çoğu zaman şiddet olarak bile görünmez. Annelik konusunda örneğin, çoğu erkek bu konuda, kadınlara karşı uyguladıkları psikolojik şiddetin farkında bile değildir. Hiç bir şey yapmayıp, sadece “baba olmak istiyorum” diye direttiğinizde, kadına çoğu zaman şiddet uygulamış olursunuz. Hatta bunu söylemeyip, sağda solda gördüğünüz çocuklar üzerinden çocuk sahibi olma arzunuzu kadına ima ettiğinizde de yaptığınız şey şiddettir.
Çünkü çocuk sahibi olup olmamak kararı tamamen kadın tarafından verilmesi gereken bir karardır. Ne kadar mükemmel bir baba olacağınızdan bağımsız olarak, çocuk sahibi olma süreci bir kadın için bedeli muazzam büyük bir konudur. Eğer iki cins de çocuk doğurabiliyor olsaydı, yine de her erkek (belki milyarda bir erkek dışında) çocukları kadınlara doğurturdu. Bu sebeple kadına karşı bu, bir psikolojik şiddete dönüşür. Zaten toplum üstüne düşeni yapıp kadınların bu şiddeti kabullenmesini sağlamıştır çoğunlukla, bu yüzden bu şiddet olarak görünmez bile.
Erkekler olarak uyguladığımız en yaygın şiddet türünden biri de, kadınları, bizi her şeyimizle taşımaları gerektiğine inandırmış olmaktır. Yorgun olduğumuzda bizden herhangi bir talepleri olamayacağını bilmeleri örneği, muazzam bir şiddet türüdür. Ya da canımız sıkkınken onu tolere etmeyeceğimizi bilmeleri de öyle.
Her insan az çok travmatik bir geçmişe sahiptir. Erkekler daha kolay travmatik geçmişlerini bahane edebilirler — ki kadınlar daha fazla travma yaşamış olsalar da — . Bana sorarsanız erkek egemen toplumda kadın olmak her anınızın travmaya dönüşmesi için fırsatlar(!) sunar.
Her neyse, bu travmatik geçmişler bazı davranışlarımızı etkiliyor haliyle. Bunları kullanarak, erkekler olarak şiddete daha çok bahane üretebiliyoruz. Üstelik bunların gerçek olup olmaması çok da önemli değil.
Bazı tetikleyicileriniz bulunabilir örneğin, bazı kelimelere tahammülünüz olmayabilir, bazı davranışlar sizi daha kolay öfkelendiriyor olabilir.
Örneğin “salak” kelimesine karşı çocuklukta yaşadığınız bir travma sonucu, bir tetiklenme mekanizması geliştirmiş olabilirsiniz. Herhangi bir tartışmada, kimle olduğu önemsiz, “salak” kelimesini duyduğunuzda, içinizdeki öfke canavarına başvurma yolunu seçmeniz gerekecektir. Fakat, başta söylediğim gibi, bu yola girip girmeme sürecinde elinizde çok kısacık bilinçli kaldığınız bir an olacak. Bu anı, bilinçsiz bir şekilde tepki göstereceğiniz şeyin gücünü değerlendirmek için kullanacaksınız.
Eğer karşınızdaki kadınsa ve bu kişi bir de eşinizse, öfke canavarına yolu açmanız en muhtemel sonuçtur. Tartışma büyüyecek ve artık elinizde bilinçsiz bir sizle, kim bilir ne çeşit şiddetlerinizi sergileyeceksinizdir.
İyi de bu örneğin psikolojik şiddetle ilgisi ne? Baya baya fiziksel şiddet olmuş derseniz;
Aralarda bi yerde bahsettiğim, kadının elinden tüm enstrümanların alınması sonucunda kadının geliştirdiği duygusal savunma/şiddet enstrümanları konusunu hatırlayınız. Kadının size karşı herhangi bir tepki vermemesini beklemek bir psikolojik şiddet türüdür. Ve bu şiddet türü sizin için fiziksel şiddete dönüşen bir yolun taşlarını döşer.
Ve final;
Erkek olarak nasıl kaçınacağım psikolojik şiddet uygulamaktan, ki bu yolla da fiziksel şiddete başvurmaktan uzak durayım?
Öncelikle hiç bir zaman, her durumda başarılı bir şekilde şiddet arzunuzu bastıramayacağınız kabullenmelisiniz. Bunu kabullenmediğinizde, başarısız olmak sizi daha fazla şiddete başvurmaya itebilir. Bilmelisiniz ki ne kadar denerseniz deneyin, kimi durumlarda, hiç istemeseniz de kendinizi şiddet faili konumunda bulabilirsiniz. Önemli olan şey, bunu mümkün olduğunca çabuk farketmektir.
Ardından yapmanız gereken şey, kendinizi tanımak ve kendinize özel bir sürece girmektir. Diyelim ki, yukarıdaki örnekteki “salak” kelimesi tetikleyiciniz. Bunu aşmak için psikolojik destek alın. En önemli adım bu olacaktır.
Etrafınızdaki insanları bu konuda bilinçlendirmeye kalkmak ise hata olacaktır. Çünkü bu her zaman, şiddetinize bahane olarak kullandığınız bir şeydir. Kimse sizin hassasiyetlerinize dikkat etmek zorunda değil. Bunun kadın veya erkek olmakla bir ilgisi yok. Doktorunuz dışında birine, “X olursa şiddete meylediyorum” demek ve buna göre davranmasını talep etmek salakçadır. Kaldı ki, size salak diyebilecek bir insan zaten bunu önemsemeyecektir, demeyecek olan bir insan için bunu söylemeniz ise gereksizdir.
Sıklıkla şiddete meyletmenize sebep olan durumları iyi analiz edip bu durumları ortadan kaldırmaya odaklanın. Sürekli aynı kişilere karşı şiddete meyletmek durumunda buluyorsanız kendinizi, o kişilerden uzak durmak en doğrusu olacaktır. Bu eşiniz de olabilir, çocuğunuz da olabilir. Eğer kendinizi kontrol edemediğinizi düşünüyor, ve “X kişisi şunu yapmasa sorun olmaz” diyorsanız, uzaklaşın. X kişisi sizin sorunlarınızla uğraşmak zorunda değil. X kişisinin kendi sorunları kendisine yetip artıyor olabilir. Burada bir sorunu teşhis edip tedavi etmek isteyen sizsiniz. Yalnız dikkat edin, terkedin demiyorum, uzaklaşın diyorum. Buradaki uzaklaşın demekten kastım sınırlar koyun demek. Aynı iş yerinde çalıştığınız Z kişisi sizi zorluyor diye işi bırakmak zorunda değilsiniz, ancak o kişiyle profesyonel ilişki sınırlarınızı düzenleyebilirsiniz.
Yoga, meditasyon, namaz vb sakinleştiricileri deneyin. Kişinin kendisini sakin kılabilmesinin, zihinsel dinginliği yakalayabilmesinin yollarından birisi de budur. Hafife almayın.
Bol bol okuyup bilinç düzeyinizi arttırmaya yönelin. Farklı bakış açıları edinmek sizi aynı konulara farklı tepkiler verebilmek konusunda geliştirecektir. İçinden çıkamayacağınızı sandığınız durumlardan bile kitaplar sayesinde kurtulabilirsiniz. Çocukluk travmalarınız varsa, buna odaklı kitaplar okuyun, aile sorunlarınız varsa buna odaklı kitaplar.
Tekrar hatırlatayım, bu çözüme ulaşmanın bir formülü değil. Erkekler için, şiddete başvurma sürecini seçmemek için denenebilecek yöntemler silsilesi. Ve yetişme şeklimiz sebebiyle, ne kadınlar için ne erkekler için yüzde yüz çözülebilecek bir sorun değil. Çabamız, mümkün olduğu kadar şiddetin her türünün faili olmaktan uzak durmak. Bu sayede, gelecek nesillerin bizimle benzer şekilde şiddete meyilli yetişmesini engellemek.
Günün birinde kendinizi eşinize bağırırken, sindirmeye çalışırken bulabilirsiniz, farkettiğiniz anda bunu kesip sorunu anlamaya çalışın. Buraya sizi getiren süreç nedir bunu irdeleyin.
Ve daha da önemlisi, karşı tarafa dair beklentiye girmeyin.
—
bu yazı sadece düşünsel bir sürecin metne dökülmüş halidir. insanlar değişir, fikirler değişir. ilerlemekten vazgeçmemeniz dileğiyle.
#tr #gunce #siddet #erkeksiddeti
yorumlarınızı z@emre.xyz üzerinden iletebilirsiniz. you can send your comments to z@emre.xyz.